Selahattin Yolgiden

- Turkey -

He was born in İstanbul. His poems translated into English, German, Italian, Dutch, Croatian, Serbian, Swedish, Malayalam, Greek, Hungarian and Bulgarian. He is a member of editorial board to Çevrimdışı İstanbul Literature Magazine and Offline İstanbul International Poetry Festival.

His books are:

Su Kıyısında Kimse Yoktu – 2004 Adam Yayınları

Winner of the Cemal Süreya Poetry Award in 2004

Gün Geceye Küstüğünde – 2007 - İkibinaltı Yayınları

Winner of the M. Sunullah Arısoy Poetry Award in 2007

Unuttuğum Limanlar – 2009 Sel Yayıncılık

Lacivert Bir Oyundu İkimiz Arasında – 2011 – Kırmızı Kedi Yayınları

Winner of the Arif Damar Poetry Award in 2011

Eve Geç Kaldım Yalnızlık Bekler – 2013 – Kırmızı Kedi Yayınları

Winner of the Behçet Aysan Poetry Award in 2014

Gittiğim En Uzak Yer Sizdiniz – 2015 – Kırmızı Kedi Yayınları

Herkes Ayrıldı Kendinden – 2017 – Kırmızı Kedi Yayınları

Selahattin Yolgiden, one of the most intriguing poets in the new millennium, has a sincere voice; he combines a journey towards the inner self with symbolic elements. His rhythmic poems, which make use of alliteration and half-rhyme, are especially strong in their flowing sound. Witty aphorisms about love, eroticism, loneliness and death are expressed in a quite lyrical voice. His poetry may be considered an accomplished example of Turkish poetry's complex yet emotional vein.

Efe Duyan – Poetry International

More about the poet

Poetry

whatever is a wolf howls / bir kurt neyi ulursa.

down in moonlight i went to the steppe                        like a wolf.
four shackles on four legs: pain, hate, doubt and lust.
two letters.      six stamps                                    four postal marks!
you were sleeping,                             your windows all fogged up
the moon was my father.                                       this i knew well.
with a dead titmouse on my chest                                 i stretched out by your side.                                  what you thought were lies you hoarded within you.                      ha ha.

i spoke with god      just the other day. that is why i howl                                                   when you ask me if i believe in                                                                          anything.

you were laughing.         ha ha.
were entering were leaving one another.                                still.
you were licking                     the salt of the skin of one another.
at night                                                     i was killing off that desire to kill welled up                                                                    inside me.

one day by the river i shed my hide.    it’s better like this.
and understood that everyone’s grows                 tire done day.
ah how lovely!                                                  relentlessly i howled and howled                                      whatever it is a wolf howls.
Translated by Neil P. Doherty
bir kurt gibi indim ovaya                                                               ay ışığında. dört bacağımda dört pranga:                              acı, nefret, kuşku ve tutku. iki mektup,                                altı pul,                                         dört damga!
uyuyordunuz.                                                        pencereleriniz buğuluydu.
ay benim babamdı.                                                         iyi biliyordum bunu. göğsümde ölü bir baştankara                                   uzanıyordum yanınıza. yalanları sandınız içinizde tutarsınız.                                                    ha ha.
tanrıyla konuştum geçen gün                                                    daha. bir şeye inanıyor musun diye sorduğunuzda                   ulumam bundan.

siz gülümsüyordunuz.                                                                           ha ha. birbirinizin içine girip çıkıyordunuz                                          hâlâ. birbirinizin tenindeki                                                        tuzu yalıyordunuz. ben içimdeki öldürme arzusunu                             öldürüyordum geceleri.

bir gün bir nehir kıyısında sıyrıldım postumdan.                          böyle iyi. anladım herkes bir gün yorulur.                                                            ne ala! uludum durdum                                                                    uludum durdum uludum                                                           bir kurt neyi ulursa.
richard wagner / richard wagner

parsifal: prelude to act 1

nails of the wind
a dead body growing longer
inside me, a clattery type writer
with a broken a

i gave up the god’s words up
i gave life to unclaimed shadows
and created a prophet who’ll write his own book

october is the month of the anxious ones
torn tickets, pale towels,
semen smelling bachelor pads, a giraffe
who hanged himself to the
dormitory door, dead public officers
and istanbul
someone is still dancing on a beach since july

from the spickandspan s
we can see you already forgot me.
Translated by Gökçenur Ç.
parsifal: prelude to act 1

rüzgârın tırnakları
uzayan bir ölü
içimde, tıkırdayan
a'sı bozuk bir daktilo

vazgeçtim tanrıların sözlerinden
kendi kitabını yazacak bir peygamber
yarattım kimsesiz bir gölgeden

ekim huzursuzların ayıdır
yırtılmış biletler, sararmış havlular
bel kokan bekar evleri, kendini
bir öğrenci yurdunun giriş kapısına asan
zürafa, memur cesetleri
ve istanbul
biri plajda dans ediyor temmuz'dan beri

beni unuttuğun klavyendeki s harfinin
yepyeni olmasından belli.
nothing is better than solitude / hiçbir şey daha iyi değil yalnızlıktan

nothing is better than                                                         solitude after not burying yourself                                 right into another.
in one corner of the garden                                        a snail climbs
up a wheelbarrow.                                some people are swearing                                        at others                                                                                 in german.                                               i hear a child crying.     in the same house?              perhaps yes.
“they ceremonially burnt my writings in thirty three”        says wolfgang, “we never again saw                                germany arise      in corpses and ash passed                                                   our lives.
from his heart he will strike             some of the pieces of wood
he has hawled from the shores of the elbe                        i sculpt tiny arrows from myself i create                         gods for nothing
is as certain as being                                                         believed in.
Translated by Neil P. Doherty
hiçbir şey                                   daha iyi değil yalnızlıktan birinin içine                                                                   gömülmedikten sonra.
bahçenin bir köşesinde                                                             bir el arabasına tırmanıyor salyangoz.                                                                birileri almanca                                                     küfür ediyor birbirlerine.                                                               bir çocuğun ağladığını duyuyorum.                 aynı evde mi?                                 belki de.
“yazdıklarımı törenle yaktılar otuz üçte”                            diyor wolfgang, “görmedik bir daha                                                    almanya’nın dirildiğini cesetler ve küller içinde                                                         geçti hayatımız.”
elbe’nin kıyıya taşıdığı                                                     odun parçalarından birilerini kalbinden vuracak                                   minik oklar yontuyorum kendimden tanrılar                                                                        yaratıyorum çünkü                                             hiçbir şey daha kesin değil inanılmaktan.
johannes brahms / johannes brahms

symphony no 3. in f major, op. 90 - poco allegretto

at this hour of night
it is best to lull
a cat to sleep on your lap

the myrtle tree has enfolded her body
from crepe paper the shadows
cut angels for her hair

the veranda you sleep under
rises and falls with your breath

you must know the worth of those you sleep with
for it is hard to sleep with another
as beatrice snores every night on my right
poe see himself speaking in his dreams

i cannot stretch out
to your hair cascading
river like down your shoulders into me

across the room
the peruvian oleander
creeps on tiptoe
Translated by Neil P. Doherty
symphony no 3. in f major, op. 90 - poco allegretto

gecenin bu saatinde
yapılacak en iyi şey
bir kediyi kollarında uyutman

oya ağacı bedenini sarmış
gölgeler grapon kağıtlarından
melekler kesiyor saçlarına

altında uyandığın veranda
oturup kalkıyor nefesinle

hangi birimizin haberi var
ne zaman öleceğinden?

seninle uyuyanların kıymetini bil bak
zordur biriyle uyumak
her gece solumda horlarken beatrice
poe konuştuğunu görüyor rüyasında

elimi uzatamıyorum
omzundan bir nehir gibi
içime akan saçlarına

yürüyor odada
peru zakkumu
basarak ayak uçlarına
hades is reading out my name / hades adımı okuyor

ı know nothing.                                                                         at night.                                                                     when evening falls                                                i am a dog of sand                worshipping                                                               its own shadow. as black as the difference between knowing and not knowing. a rooster      picking at the watch          round cassandra’s neck.

stiff when drowned.                                       purple when hanged. dumps stuffed with discarded                              medicine boxes.     urine stinking                                                hospital beds in blood.
panty liners               chewed pacifiers                    used condoms                                                 sado whips                                                       the clinking of glasses                                                   some laughing at themselves                                  some at others                                 all of humanity                                                                             rotten.

hades is reading out my name.                                       a dream.                      i’m in primary school.                                chosen as class captain fort he fifth time.                                   on the uniform my mother
washed by hand                                                            clots of blood.

i am a electric pylon                                                            in egnatia,    trembling whenever i talk                                                    be quiet.

at the market they sell fresh walnuts.                 croquant cakes, potato pies                                                                     and meatballs.         whatever you eat turns to the same thing inside.               get it.
do not let anyone                who looks at the face of a street dog
and does not weep                                                         into your life.
Translated by Neil P. Doherty
hiçbir şey bilmiyorum.                                                                               gece. akşam olunca gölgesine tapan                                     kumdan bir köpeğim. bilmekle bilememenin arasındaki                                        fark kadar kara. kassandra'nın boynundaki                                    saati didikliyor bir horoz.
suda boğulunca katı.                                                                     asılınca mor. ilaç kutuları atılmış çöplükler                             sidik kokan hasta yatakları kanlı arabezleri                                                                      ısırılmış emzikler kullanılmış prezervatifler                                                         sado kırbaçları kadeh şıngırtıları                                                                    kendine gülenler başkasına gülenler               insanlığın tamamı                                        pis.

hades adımı okuyor.                                                                        rüya.                                   ilkokuldayım.                                        sınıf başkanı seçilmişim beşinci kez. annemin elde yıkadığı önlüğümde                                            kan pıhtıları.
egnatia'da                                                                       bir elektrik direğiyim, titriyorum ne zaman konuşsam                                                                    sus.

pazarda taze ceviz satıyorlar.                                               krokanlı pastalar patatesli börek.                                                                                   içli köfte.            ne yersen aynı şeye dönüyor içinde.                                                        anla.

bir sokak köpeğinin                                       yüzüne baktığında ağlamayan hiç kimseyi                                                                              sokma hayatına.
balthus / balthus

we discuss with coffin carrier boys
if the angels are
male or not

the goat -in love with an orange tree-
has left its village long ago
in a bag out of its own skin

when the noon-bell tolls,
girls wash their cunts with salty water,
hang them out on a rope to dry and let them be kissed

the doctor holds an x-ray
there are two skeletons making love on it
“we forget we are only a set of bones”

we wash the cherries with the water drops
dribbling from your crotch, your body’s ebb and tide
on the bed, on that open sea, alas, a sail boat caught by a storm

once I had started everything that I finished
but I couldn’t finish many things that I have started:
yarn spinning, dreaming, making love…

I kissed your lips bestowed to me,
I finished the cherries on the plate.
Translated by Gökçenur Ç.
tabut taşıyan çocuklarla konuşuyorum
yemyeşil bir yol kenarında
meleklerin erkek olup olmadığını

portakal ağacına âşık keçi
köyü terk edeli uzun zaman olmuş
kendi derisinden bir bavulla

çanlar çaldığında öğleyin
tuzlu sularla yıkıyor kızlar kadınlıklarını
ve kurutup ipe asıyorlar öpülsün diye

sevişen iki iskelet
doktorun elindeki röntgende
“unutuyoruz sadece kemik yığınları olduğumuzu”

kasıklarından akan sularla yıkanıyor
kirazlar, bedeninin gelgiti yatakta
bir yelkenli, kalmış yazık açık denizde fırtınada.

bitirdiğim her işe başlamıştım ama
bitiremedim birçok başladığımı
iplik eğirdiğimi, rüya gördüğümü, aşk yaptığımı...

bana sunduğun dudakları öptüm ve
bitirdim tabakta kalan kirazları

Selahattin Yolgiden

- Turkey -

Poetry

whatever is a wolf howls / bir kurt neyi ulursa.

richard wagner / richard wagner

nothing is better than solitude / hiçbir şey daha iyi değil yalnızlıktan

johannes brahms / johannes brahms

hades is reading out my name / hades adımı okuyor

balthus / balthus