“As easy to pluck a dead bird
as it was to rake over a bygone day”
Oktay Rifat
Why should the feather
that fell on me be told
Where should the crack
in my voice be put
The mouth of the dead
The dead mouth
Mingled in clay
Only yesterday they were here. Side by side, just standing there.
In Rome I bought them. The soles all slippery. He was with me.
Always having him always with me always suffocated me!
We were not even a pair of shoes- all slippery.
The feet of the dead
The dead feet
Mingled in dust
They were just here. In my mouth a taste of bitter almond.
It was a time when the horse and cart vanished from the world.
What then was this dream of a horse. Its forehead all grey.
Always galloping always at everything always in anger.
The arms of the dead
The dead arms
Mingled in frost
How can the wings of
the dead bird be told
Where to find the word
whose grave I’ll dig
In one of his poems Neruda puts shoes on time.
Rosa, ah Rosa, what became of that horse galloping on your chest.
How breathlessly he loved- the world spinning at full tilt.
Don’t call them back, don’t let them crowd your mind.
The voice of the dead
The dead voice
Mingled in silence
Rosa has learnt that mines too are buried in the ground.
She eloped with a fiddler. Ah Rosa, could a carriage ever be of pumpkin.
As if breezing through a bush. That bird in the mist.
At my side where he no longer is, a taste always of snow.
It was just then. As if I’d opened and shut my eyes.
What to do with someone who’s lost one of their shoes.
Now we hunt each other, unarmed. A tattered and torn net.
His slender hands always insistent always coming always from far away.
Rosa grows cross sometimes goes to the wildflowers sometimes to be silent sometimes.
More dead than the dead.
“Eski bir günü kurcalamak
ölü bir kuşu yolmak kadar kolaydı”
Oktay Rifat
Hem neden anlatmalı
üzerime bir tüy düştüğünü
Neyi nereye koymalı
sesimin çatlağını
Ağzı ölünün
Ölünün ağzı
Karıştı toprağa
Daha dün buradaydı. Duruyorlardı işte yan yana.
Roma’dan almıştım. Kayıyordu tabanları. Yanımda o vardı.
Onun hep yanımda hep oluşu hep beni hep çok hep boğardı!
Değildik ki biz bir çift ayakkabı – kayardı.
Ayakları ölünün
Ölünün ayakları
Karıştı toza
Demincek buradaydı. Ağzımda acı badem tadı.
At arabalarının dünyadan kalktığı bir zamandı.
Hem bir at olarak neydi ki rüyası. Alnı kırçıldı.
O hep her şeye hep dörtnala hep kızardı.
Kolları ölünün
Ölünün kolları
Karıştı ayaza
Hem nasıl anlatmalı
ölü bir kuşun kanadını
Mezarını kazacağım sözcüğü
nereden bulmalı
Bir şiirinde Neruda ayakkabı giydirmişti zamana.
Rosa, ah Rosa, ne oldu söyle göğsünde koşturan o ata.
Öyle çok severdi ki soluk soluğa – dönüyor dünya son hızla.
Çağırma artık çağırma. Yer açılsın aklında.
Sesi ölünün
Ölünün sesi
Karıştı uykuya
Mayının da toprağa gömüldüğünü yeni öğrendi Rosa.
Kaçtı bir kemancıyla. Ah Rosa, balkabağından olur mu hiç araba.
Bir çalılığın içinden geçmek gibi. Siste kuş sanki.
Onun artık hiç olmadığı yanımda hep bir kar tadı.
Demindi. Gözümü açıp kapattım gibiydi.
Ayakkabısının tekini kaybedeni kim ne etsindi.
Silahsız avlıyoruz artık birbirimizi. Delik deşik bir ağ.
Onun elleri hep ince hep uzaklardan hep ısrarla hep gelirdi.
Rosa bazen küser bazen kır çiçeklerine bazen susmaya giderdi.
Bir ölüden daha ölü.